Türk Dil Kurumu’nun Ayıklama Operasyonu !
Anayasa ve yasalardaki pozitif ayrımcılık ile ilgili düzenlemeler Türk Dil Kurumu (TDK) yayınlarına da yansıdı. Nesillerce kullanılan, “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin”, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz”, “Eksik etek”, “Kaşık düşmanı” gibi küçük düşürücü, hakaret içeren ifadeler TDK sözlüklerinden titizlikle ayıklandı. TDK’dan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın, “Yeni sözlüklerde, genç kuşaklara aktırılmasında yarar olmayan, yasalar ve genel ahlakla çelişen sözler yer almayacak” derken, bu kapsamda TDK’nın 7 bilim adamından oluşturduğu komisyon Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü’nde 20 bine yakın deyim ve atasözünü incelemeye tabii tutarak titiz bir şekilde ayıkladı.
Bir internet fenonemi olan abimiz gibi “Aralarında bir fark kaldı. O farkınan çok iyi oldu, çok da güzel oldu. Haa kurban olduğum atasözleri geçmişten gelebilir, amma lakin ki…öyle değildir ! ” demek istiyorum.
Bu düzenleme sonrası insanlarımız artık bu atasözü ve deyimleri zihinlerinden de silerek bir daha hiç kullanmayacaklardır kesin. Öyle kafamızın estiği gibi, beğenmediğimiz, çağın getirdiklerine uyduramadığımız, geri kafalı, örümcek kafalı, komünist, devrimci bulduğumuz, veya fikrimizin köşeli yerlerine takılan ne kadar sözümüz, deyimimiz varsa onlar da tiz kaldırılsın sözlüklerden, ki böylece kültürümüz şenlensin, aklansın, pirüpak olsun.
Sözlük demek bilinmeyenleri izah eden demektir. İlk kaynaktır, geçerli kaynaktır. Böyle bir durumda hani o kötü etkilenmesin dedikleri ileriki nesiller nereden bilecekler ki “Eksik etek” in veya “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” ın ne demek olduğunu. Bir şeyin tanımını yapmak bambaşka şeydir, ki bu bir sözlüğün vasfıdır, görevidir, o şeyin iyi mi kötü olduğuna karar vermek bambaşka şey. Bu mantıkla ilerleyecek olursak bir dolu küfür ve argo kelimeyi de sözlüklerden kaldırırsak mesela, ileriki nesiller küfür bile etmeyeceklerdir. Ağızlarına biber sürmeye filan gerek kalmaz hem o zaman.
Vaktiyle bu topraklardaki çoğu veya kimi insanların yaşayışlarındaki bir varoluşu ifade ediyor bu deyimler, bu sözler. O zamanlar böyle düşünenlerimiz var olduğu için, vaktiyle bir anlatılmazı basit bir şekilde anlattıkları için atasözü oldular, dilimize yerleştiler. Beğen beğenme, sev sevme, katıl katılma. O bizim. O geçmiş bizim yahu. İyisiyle kötüsüyle bizim o kültür. Öyle kırpılamaz, tıraşlanamaz. Şurasını beğenmedim, burası olmamış denilerek eğilip bükülemez tarih, geçmiş. “Ulen şu 93 Harbi fena bozu bizi, dağıldık resmen. Gençlerimizin zihnindeki anlı şanlı tarihe halel gelmesin, dur kaldıralım bunu tarih sayfalarından” diyemezsin. “14 yaşında Nazife hanıma da doyum olur mu ? diyen türkü varya, abi o türkü sapık resmen. Kaldırın repertualardan, çalmasın hiç kimse, neme lazım gençler kötü etkilenir filan” diyemezsin. Böyle birşey olabilir mi ?
Tabi yakın tarihimizin yeni yeni aydınlandığı bu dönemlerde buna benzer nasıl sipariş üzerine tarihler yazıldığını da biliyoruz. Sipariş üzerine tarih yazılamacağı, türkü yakılamayacağı gibi yakışık almadığını düşündüğümüzden dolayı da de atasözlerinin, deyimlerin üzeri çizilemez, sipariş üzerine sözlük derlenemez. Sözlük varolanlar bütünüdür.
TDK’nun yapması gereken geçmişi ayıklamak değildir. Çağın getirdikleri adına birşey yapılacaksa o da, teknolojinin ve internet dünyasının habire ithal ettiği ve Türkçe’nin içine yapışıp kalan tonlarca kelimenin kullanılabilir karşılıklarını düşünmek olabilir. E “bilgisayar” dan beri adam akıllı bir çeviri göremediğimize, dilimize dolanmadığına göre de ; Şefaatinizden vazgeçtik arkadaş, mezarımızdan taş çalmayın…
Son Yorumlar